15 Kasım 2010 Pazartesi

#11 Ibrakadabra


Kanımca Dünya'nın en büyük üç derbisinden biri olan 'Derby della Madonnina'yı izlemek futboldan soğuduğum şu günlerde, futbol ateşiyle yanan benliğime iyi geldi. Hafta başından beri beklediğim bir maçtı. San Siro'da Bari'yi geçip Lazio'nun da puan kaybetmesiyle liderliği ele geçirmiştik. Takım oldukça moralliydi. Bunun aksine Inter ise moralsiz olarak derbiye hazırlanmaktaydı. Ligde son hafta oynadığı maçı kaybetmiş, takımın -bana göre- en önemli isminin sakat olduğu bir dönemde ezeli rakipleriyle oynayacak olmaları onlar için oldukça düşündürücüydü. Bütün bunlara rağmen Inter sahaya, son şampiyon ve son 3 derbiyi kazanmış olmanın verdiği gururla çıkacaktı.

Maça hızlı başlayan taraf kırmızı-siyahlı ekipti. Dakikalar 4'ü gösterdiğinde futbolun gereksiz stoperlerinden Materazzi, Ibrahimovic'i ceza sahasında yere indirince hakem tereddütsüz penaltı noktasını gösterdi. Eski takımına karşı Curva Nord önünde topu penaltı noktasına diken Zlatan, rahat bir vuruş yaptı ve Milan'ı deplasmanda 0-1 öne geçirdi.

Golden sonra Milan, kontraatakla birkaç pozisyon daha yakaladı ancak gole çeviremedi. Halen Oddo'yu nasıl kestiğini düşündüğüm Abate, Eto'o'ya yaptığı hareket sebebiyle erken bir sarı kart gördü. Bu kartın ardından Inter, oyunda üstünlüğü ele aldı ancak ilk yarının sonuna kadar Sneijder'in tehlikeli serbest vuruşu dışında ciddi bir baskı kuramadı. İlk yarı için akıllarda kalan diğer bir ayrıntı ise Gattuso'nun sarı kartı ve oyundan her an atılma durumuydu. Ancak Allegri akıllı davrandı ve ikinci yarıya Gattuso-Pirlo değişikliği ile başladı.

İkinci yarı beklediğim, düşündüğüm gibi oldu. Inter, baskısını artırdı. Milan ise oyunu genel anlamda kendi yarı sahasında kabul eden bir oyun oynuyor, ani çıkışlar ile bulacağı pozisyonları değerlendirmeyi düşünüyordu. Maçın üçte ikisi tamamlanmıştı ki ilk yarıdan sarı kartı olan Abate, Pandev'le gereksiz bir münakaşaya girdi ve takımını yalnız bıraktı. 10 kişi kalmak Allegri'nin bütün planlarını bozsa da skor değişmedi. Uzun bir zaman sonra ilk kez Milan'ı, derbide ne yaptığını bilen bir şekilde gördüm. 'Yaşlı, görmüş-geçirmiş, başarıya doymuş' tanımlamaları artık Milan için son bulmuştu. Inter'e kendi evinde pozisyon vermeyen Milan, derbide gülen taraf oldu. Yalnızca İtalya'da gülmediler. Kilometrelerce uzaklıkta olan beni de güldürdüler. Sağolsunlar.

Galibiyette sahada mücadele eden bütün futbolcuların payı var. Ancak bugün Ibrahimovic'te 'gerçek Milanlı' gibi oynadı. Golünü attı, koştu, mücadele etti. Yaşa Ibrakadabra!

Şampiyonluk yakın, meşaleleri yakın!

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Benvenuto Ibrahimovic




Beklediğimiz transfer sonunda gerçekleşti. Zlatan Ibrahimovic Milan'da! Galliani ve tayfasının uzun uğraşları sonunda 1 yıllık kiralık, 1 yılın sonunda yine satın alma opsiyonu kırmızı-siyahlı kulüpte. Lafı fazla uzatmayalım. Milan'a, San Siro'ya, Curva Sud'a hayırlı olsun.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Campéon Atletico!


36. Süper Kupa'nın sahibi Inter'i 2-0 mağlup eden Atletico Madrid oldu. Klasikleşmiş şekilde Monaco'nun II. Louis Stadı'nda oynanan karşılaşmada Atletico Madrid'in gollerini 62. dakikada Jose Antonio Reyes ve 83. dakikada Sergio Aguero kaydetti. 90. dakikada Inter adına Diego Milito penaltı atışından yararlanamadı.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Here we come!



Tottenham Hotspur tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kaldı.

İsviçre'de 3-2 mağlup olduğu Young Boys'u, White Hart Lane'de 4-0 gibi farklı bir skorla mağlup edip Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etmeye hak kazandı. Harry Redknapp ve öğrencilerini kutluyorum.

Champions League, here we come!

24 Ağustos 2010 Salı

Konya Deplasmanı



Eskişehirspor Taraftarlar Birliği'nin organize ettiği Konya deplasmanı son yıllarda en güzel ve en centilmence olanıydı. Hem biz hem de Konyaspor taraftarının iyi niyeti sayesinde güzel bir deplasman gerçekleştirdik. Maçın Cuma gününe denk gelmesi ve Ramazan ayı içerisinde olmamız nedeniyle sayımız çok fazla değildi. Toplamda 5 otobüs, 1 minibüs ile ETB'nin ilk organizasyonunda Konya'ya doğru yola çıktık. Sorunsuz bir şekilde gidiyorduk ki 1 otobüsümüzün Emirdağ'da bozulduğu haberi geldi. Çok fazla olmayan sayımız bu arıza sebebiyle biraz daha azalmıştı. Toplamda 5,5 saatin sonunda Konya'ya vardık ve staddaki yerlerimizi aldık. Süper Lig'e yeniden yükselen Konyaspor'a 'hoşgeldin' diyerek ve Batuhan'sız kadromuzla maça başladık. Henüz 2. dakikada Nadarevic'in kendi kalemize attığı golle maça adeta 1-0 geride başladık. Golü bulan Konyaspor kapandı ve ataklarımızı sıklaştırdık. Özellikle ilk yarının sonlarına doğru birçok pozisyondan yararlanamadık.

İkinci yarıya da etkili başlayan taraf Eskişehirspor'du. Nitekim bu baskının sonucunda yeni transferimiz, yeni gözdemiz Pele'nin ayağından bulduğumuz golle skoru eşitledik. Bu golden sonra tribünümüz büyük sevinç yaşadı. Herkesin dilinde 2. gol vardı. Taraftar olarak Rıza Çalımbay'dan oyuna direkt etki yapabilecek oyuncu değişiklikleri bekliyorduk ancak Rıza Çalımbay oyuna Serdar Özbayraktar'ı aldı. Bu değişiklik ben ve benim gibi birçok kişi tarafından olumlu karşılanmadı. Geçen sezon sakatlık sebebiyle oynamayan ve Süper Lig kapasitesi yeterli olmayan bir ismi kurtarıcı olarak oyuna almak son derece yanlıştı. Serdar'da zaten kimseyi şaşırtmadı.

Dakikalar 80 küsürü gösterdiğinde duran toptan gelen topa düzgün şekilde 'vuramayan' Adnan, 2.05'lik kalecimiz Ivesa'nın üzerinden topu ağlarla buluşturdu. Bu gole Konyasporlu futbolcuların, taraftarların bile inanamadığına eminim. Baskılı oynayan, golü arayan taraf maç boyunca Eskişehirspor'du. Ancak bireysel hatalarımız bir deplasmanda daha bize galibiyet getirmedi.

'Deplasman fakiri' Eskişehirspor'umuz için en uygun söz bence. Deplasmanda aldığımız sonuçlar için birçok sebep sayılabilir. Kimi Rıza Çalımbay'ın oynattığı futbolu sebep gösterir, kimi ise şanssızlığımızı. Karar sizin.


17 Ağustos 2010 Salı

30 Temmuz 2010 Cuma