2 Temmuz 2010 Cuma

Sezer Öztürk


"Almanya ile Türkiye'de futbol birbirinden farklı şekilde yürütülüyor. Türkiye'de insanlar senin gözlerinin içine bakıp hatalarını söyleyemiyor. Yüzüne "Sen iyisin, sen güzelsin" deyip sonradan arkandan çevirdikleri işlerle farklı niyetlerini belli ediyorlar. Almanya'da ise adam senin gözlerinin içine bakar, yumruğunu masaya vurur ve hatalarını bir bir sayar. Ondan sonra da el sıkışılır ve odayı terk edersin. Tüm konuşulanlar da orada kalır."

"Türkiye'de her şey sonuca endeksli. Almanya'da ise oyuncunun eğitimi ve kişiliğinin gelişimi en önde geliyor. Futbol becerisinin geliştirilmesi neredeyse en son sırada yer alıyor. Futbolcuyu bilgili, ağırbaşlı, zeki, dürüst, güçlü karakterli ve kolay yılmayan bir birey haline getirebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Türk futbolunda ise tek hedef bir sonraki hafta oynanacak maçta başarı elde edebilmek."

"Oyuncusunu düşünen bir diğer teknik adam örneği de Rıza Çalımbay. Kendisinin bize olan yaklaşımı kazansak da kaybetsek de değişmiyor."

"Eskişehirspor yıllarca Süper Lig'de mücadele etmiş köklü bir kulüptü. Psikolojik olarak iyi olmadığım bir dönemdeyim. Başkan Halil Ünal benimle yakından ilgilendi, elimden tuttu, ciddi sayılabilecek bir bonservis parası ödedi ve takımına aldı."

"Eskişehirspor'da oynamak gerçekten keyifli. Coşkulu taraftar da bir diğer olumlu taraf. Halil Ünal da dürüst ve babacan bir başkan. Eskişehir'de rahatım ve keyfim yerinde ama kulübüm menfaatler doğrultusunda beni satmak isterlerse bunu da anlayışla karşılarım."

"Gezip tozmayı pek sevmem. Sakin bir kişiliğim vardır. Eşim ve 7 aylık çocuğumla vakit geçiriyorum. Onlarla olmaktan çok mutluluk duyuyorum. 22 yaşında evlendim. Eşimle evde film seyrederiz. Arkadaşlarla bir şeyler içmeyi severim ama bunu daha çok Almanya'daki çocukluk arkadaşlarımla yaparım. Yeri gelince de diskoya gider eğlenirim."


Hiç yorum yok: